Demokrasi Günlerinde Masal ve Çocuk Edebiyatı-Çocuk Edebiyatı Endüstrisi-2

Antik Yunan’dan günümüze kadar demokrasi kavramı üzerine tartışılmaya devam ediyor. Kimileri için
günümüz liberal demokrasileri insanlığın vardığı son nokta olarak savunulurken , kimileri içinse için
demokrasi bir illüzyondan ibaret. Demokrasi ; anlam kaymalarına uğrayarak eşitlik, adalet daha bir
çok kavramın eş anlamlı kelimesi olarak kullanıyor. Bir yönetim sistemi olmanın ötesinde birey-aile-
cinsiyet ilişkilerinde aranılan temel ilke haline geldi.


ÇETO’ nun 7.sayısında Zeliha Eliaçık Hanımefendi’nin çevirisiyle yayınlanan Çocuklar İktidarda
kitabının yazarı psikiyatrist David Eberhard’la yapılan röportajdan alıntı yaparak , ”Ailenizde kararları
kim verir ? “ Ben veririm” “Demokratik bir aile yapınız yok halde ?” “Ailenin demokratik bir kurum
olmasını gerektiğini düşünmüyorum. Ebeveynler ve çocukları arasındaki ilişki asimetrik bir ilişkidir.”
Die Zeit dergisi, bu cevabı liberal İsveç toplumu için katı ve otoriter bulduğunu dile getiriyor. Bu
örnekten demokrasinin bu ilişkileri yeniden nasıl kurguladığını görebiliriz.
Dünya daha önce karşılaşmadığı bu üretim ve tüketim çılgınlığını, bankalar ve dağıtıkları krediler
eliyle, üretim ve tüketim imkanları genişleterek tüketimi daha demokratik bir hale getirdi. Her şeyin
çok kolay bir biçimde bir tüketim ve kar nesnesine dönüştüğü bir zamanda kültürün, sanatın
,edebiyatın bundan etkilenmediğini düşünemeyiz.


Endüstrileşme sürecinin kaçınılmaz bir sonucu olarak , bir eser ortaya konulurken endüstriyel ürün
olarak düşünülüyor. Edebi bir eser endüstri ürünü haline geldiği için sanatsal ve edebi kaygılar geri
plana itiliyor. Her yıl binlerce basılan bir çocuk kitabı , sanatsal, edebi kaygılardan ziyade ticari
kaygılarla basılıyor . İçerik ve çizim olarak birbirine benzeyen seri üretim kitaplar ortaya çıkıyor.
Orijinal bir eserin ortaya çıkması ve takdir edilmesi daha zor gözüküyor. Dünyanın dört bir tarafında
yılda binlerce basılan eserler, çevirileriyle birlikte eş zamanlı olarak dünyanın birçok yerinde piyasaya
çıkarıyor. Bu çevrilerin olması değişik kültür ve edebiyatlarla tanışma imkanı sağlamasıyla birlikte
muhteviyat, kültürel, ahlaki uygunluk daha bir çok gibi önemli filtrelerden geçmeden tüketime
sunuluyor. Bu kadar çok üretim ve tüketimin olduğu yerde eserlerin tüketilmeden uzun süre
dayanarak bir klasik haline gelmesi daha artık zor bir süreç. Yayınevleri de bir noktadan sonra kendi
devamlılıkları sağlamak için gönüllü ya da gönülsüz olarak bu endüstriye göre hareket etmek zorunda
kalıyor.


Her endüstride olduğu gibi üreticiler tekelleşmek istiyor. İşlerini hakkıyla yapan kişileri dışında
tutarak, maalesef pedagoglar, sosyal medya üzerinden çocuk kitapları analizi yapan yazarlar,
uzmanlar vb. daha bir çok yüksek takipçili uzmanlar etrafında kültürel mafyaları oluşturuyor. Hangi
yayınevlerinin kitapların, hangi yazarların ön plana çıkartılacağına ve reklamının yapılacağına karar
veriyorlar. Bu başlı başına incelenmesi gereken bir konu .
Bu endüstrileşme sürecinin en büyük kurbanlarından birisi Antoine de Saint-Exupéry’ nin Küçük
Prensi . Eser vermek istediği mesajı ve yansıttığı ruhuna aykırı olarak, bir tüketimin nesnesi haline
çoktan geldi. Oyuncak, tekstil, kırtasiye başta olmak üzere çeşitli sektör ve şekillerde yeniden
üretilerek alakalı alakasız yerde karşımıza çıkıyor.


Bu endüstrileşme sürecini yavaşlatmak için hayatımızın her alanına sirayet ettiği için her alanda
israftan kaçınarak daha az tüketmekle başlamalıyız. Endüstri ürünü kitaplar okumak yerine rüştünü ve

dayanaklılığını ispatlamış ve klasikleri, klasik olma yolundan giden eserlerle hemhal olarak sanatsal ve
edebi zevklerimizi inceltmeliyiz. Özellikle sosyal medya üzerinden sindirilmeden tüketilen ve kısa
süreli frekanslarla yapılan paylaşımlar ve yorumlardan bilgi edinmek yerine, süreli yayınlara daha çok
önem vermeli ve takip etmeliyiz.

Leave A Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir