Khadim Ali işlerini merak ve ilgiyle takip ettiğim sanatçılardan birisi. Yoğun programı arasında bu kısa röportajı yapma imkanı bulabildik. Minyatür sanatı kullanarak geliştirdiği protest tavır ayrı bir ilgiyi hak ediyor. Türkiye’de minyatür sanatının imkanları üzerine yeterince teorik tartışmaların olmadığı ve metinlerin üretilmediği de bir gerçek. Türkiye’de ilk röportaj olduğunu belirtmeliyim.
Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz? Hazara kökenli bir aileden geliyorsunuz.
Öncelikle, bu röportaj için teşekkür ederim. Kendimden bahsetmek ve kimliğimi kelimelerle ifade etmek benim için en zor benim için. Kendimi en iyi tanıtmanın yolu eserlerim. Aslında, sadece sanat eserlerimden ibaretim. Yine de ben Khadim Ali, Pakistan’da doğdum. Hazara’ların, Şahname ve Tarih-i Beyhaki dahil olmak üzere en önemli Fars edebi eserlerinin yazıldığı bir şehir olan Gazne’nin Hazaralarındanım.
Şu anki Farsça Kelile ve Dimne versiyonu bir Gazne tercümesi. Kelile ve Dimne ile Şahname son çalışmalarımın temelini oluşturuyor. Neyse, tarihi geçmişim Gazne’ye kadar uzanıyor. Amir Abdül Rahman dönemindeki korkunç katliamlardan sonra, 1890’larda, Hindistan’a kaçtılar ve Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasından sonra, Pakistan’a yerleştik. Ben Pakistan’ın küçük bir kasabası olan Ketta’’nın Hazara topluluğunda doğdum. Okulumu orada tamamladım ve daha sonra Lahore’daki Ulusal Güzel Sanatlar Koleji’ne gitmek üzere oradan ayrıldım. Şu anda Sydney, Avustralya’da yaşıyorum. Avustralyalı bir Hazara olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.
Minyatür sanatına ilginiz nasıl başladı?
Doğrusu bu soru bana bir çok kez soruldu ve yanıtladım. Soyu birkaç nesil öncesine, Gazne şehrine dayanan birisi için minyatür resme olan ilgi garip değil. Gazne Şehnamenin şehri ve Şehname’yi okuma kültürü orada özel bir yere sahip. Atalarım topraklarını ve evlerini kaybettiler ama dilsel ve kültürel bir miras olarak Şahname okumayı Hindistan/Pakistan’a beraberlerinde getirdiler. Bir şekilde Gazne’yi hayallerine taşımışlar ya da belki de yeni topraklarda hayali bir Gazne yaratmışlar.
Çocukluğum bu hayali çerçeve içinde geçti. Şehname’nin surlarında şehirlerden dağlara sürüldüm. Kahramanlarında rakiplerimi yaraladım ve onlar tarafından yaralandım. Ateş püskürten ejderhalarla savaştım. Simurg’la birlikte Belh ve Bamiyan’daki Kaf dağlarına uçtum. Bu renkli hayaller sadece hikayeler ve kelimelerden ibaret değildi, aynı zamanda imgelerdi de. Yaşadıkları dönemde sanatçılar bu hayalleri görselleştirmeye çalışmışlardı. Bu görüntüleri görmek benim için büyüleyici ve şaşırtıcıydı. Bu imgeler beni onların dünyasına götürdü ve misyonu tarihsel mitleri ve kolektif hayalleri görselleştirmek olan sanatçıların arasına katılmama neden oldu. Bir başka önemli nokta daha vardı. Atalarımın yeni topraklara beraberlerinde getirdikleri kolektif anıları ve hikayeleri görselleştirmek ve onların hayal güçlerini göstermekti.
Minyatür sanatı bir kitap sanatı olarak ortaya çıkıyor. Var olan bir durumu olduğu gibi tasvir etmek için kullanıyor. Kimi insanlar tarafından soyutlama sağlamıyor olarak algılanıyor. Sizce minyatür sanatçıya nasıl bir imkan sunuyor?
Haklısınız. İslam dünyasında minyatür sanatı kitaplarla ilişkilendirilen bir sanat formu olarak karşımıza çıkıyor. Elbette bu ilişkilendirme sadece minyatürlere özgü değil. Müzik, dans ve kendini kitaplarla ve sözlerle bütünleştiremeyen diğer sanatlar ciddi şekilde zarar görmüştür. Minyatür sanatı kitapların ayrılmaz bir parçası olma şansına sahipti.
Acayibü’l-Mahlukat ve Kelile ve Dimne’den Gencevi ve Firdevsi’nin eserlerine kadar tüm önemli kitapların eski baskıları minyatürlerle süslenmiştir. Minyatür sanatı ikili bir tarihsel misyon üstlenmiştir: yazılı öyküleri görselleştirmek ve yöneticiler ile yazarlar arasındaki dilsel uçurumu kapatmak. Önemli Farsça kitaplar, ana dilleri Farsça olmayan Türk ve Moğol hükümdarlarının ürünüdür. Bu kitapların minyatürlerle görselleştirilmesi hükümdarların ilgisini çekmiştir. Bu arada ben de benzer bir durumdayım. Tarihi hikayelerimizin kendi dillerinde olmadığı diyarlarda yaşıyorum.
Sizin eserlerinizde baktığımda protest politik bir tarafta var bir diğer yandan başta Siyah Kalem, Şehname gibi klasiklerde var. Aslında zıt gibi gözüken bir bütün var. Siz kendi sanatınızı nasıl tanımlıyorsunuz ve nasıl oluşturdunuz?
Bence geçmişi sürekli tekrarlamak sadece gereksiz değil aynı zamanda birçok açıdan saçma ve komik bir hal alıyor. Firdevsi tarzında şiir yazmak anlamsız olduğu gibi, Behzad’ın eserlerini kopyalamak da sanatın gelişimine katkıda bulunmaz. Günümüz minyatür sanatçılarının sorunlarından birisi de kopyalama ve tekrar tuzağına düşmektir. Belki de hakim eğilim tekrardır. Tekrarlar genellikle hükümdarları öne çıkarmayı ve romantikleştirmeyi amaçlıyor. Yıllar boyunca birkaç hedefin peşinden gitmeye çalıştım.
Birincisi, minyatürün modernleştirilmesi. Minyatür geleneğine sadık kalmakla birlikte, elimden geldiğince biçimsel ve içeriksel değişiklikler getirmeye çalışıyorum. Sanat eleştirmenleri minyatür çalıştığımı biliyorlar. Çalışmalarımı doğrudan eski minyatürlerle ilişkilendirmek o kadar kolay değil. İkincisi, egemen anlatıyı yıkmak ve olumsuzu vurgulamak.
Bir sanatçı olarak Filistin’de olanlar için ne düşünüyorsunuz.
Filistin konusunda o paramparçayım ki, 75 yıldır orada akan kan adına konuşacak bir şey söylemeye gerçekten cesaret edemiyorum.