Öncellikle sizi tanıyarak başlayalım. Türkiye’ye gelmeniz nasıl oldu? Şu anda neler yapıyorsunuz?
Merhabalar sevgili Çeto Dergisi okurları. Ben Said, asıl ismim Chuanyi LEI. 2014’de Çin’den Türkiye’ye yüksek lisans yapmak için geldim. Buraya gelmekteki amacım ise Geleneksel Türk Sanatlarını öğrenip uygulamak ve bu alanda araştırmalarda bulunmaktı. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde bir sene boyunca Türkçe öğrendim, sonrasında derslerimi ve tezimi tamamladım. Hocalarım ve arkadaşlarımın sayesinde İstanbul’daki hayatım kolaylaştı ve güzelleşti. Geldiğim için çok mutluyum. İyi ki geldim diyorum.
Sanat ve araştırma hayatıma ikinci memleketim İstanbul’da devam ediyorum. FSMVÜ’ de doktora (sanatta yeterlik) programının ikinci senedeyim. Bu yıl pandemi nedeniyle sadece kendi atölyemde araştırmalar yapıyorum ve resimlerimi çizmeye devam ediyorum.
2019’dan beri Yeditepe Üniversitesi Konfüçyüs Enstitüsünde Çin Hat ve Resim Sanatları üzerine ders veriyorum. Pandemiden önce atölyemde veya arkadaşlarımın atölyesinde benden büyük ve küçük öğrencilerim vardı, dersler veriyordum, workshoplar düzenliyordum, şimdi hiç bir etkinlik yapamıyorum maalesef ama şuanda sağlık her şeyden önemli. Geçen ay Çin’de bir üniversite beni misafir araştırma görevlisi olarak davet etti, müsait zamanlarımda uzaktan sunumlar yapıyor, dersler veriyorum.
Çizmeye nasıl başladınız?
Daha henüz çocuk iken çizmeye başladım. Aslında çok şanslıyım çünkü babam büyük bir ressam. Geleneksel Çinli ressam sayabilmeniz için standartlar çok yüksektir. Kendisi aynı zamanda iyi bir ressam olduğu kadar hattat ve şair. Babamın ders aldığı bütün hocaları da öyle. Benim çocukluğum sanat dolu bir ortam içerisinde geçti. Sanatla içiçe büyüdüm. Sanatçıları görerek ve sanat eserlerine bakarak büyüdüm. Büyük üstatların nasıl çizdikleri, öğrencilerine hayata ve sanata bakış açıları, sanatlarını nasıl gönülden öğrettikleri hepsi hafızıma kazındı halen bile gördüklerim etkilemeye devam ediyor.
Bir fotoğraf vardı. Ben iki üç yaşındayken kalın bir fırça tutarak hafızımdaki arabayı ve balığı çiziyordum. İlk kez beş yaşındayken hafta sonları resim kursuna gitmeye başladım. Bazen üzerime bir tembellik çöküyordu fakat babamın çalışkanlığını görünce çalışma azmim yerine geliyor ve çalışmaya devam ediyordum. Babalar ve anneler çocuğun ilk ve en iyi öğretmenleridir. Bir şeye nasıl başlandığınız önemli ama daha önemlisi o işi devam ettirmek için gösterdiğiniz sabır ve kararlığınız. Bu bakımdan da çok şanlıydım.
Siz kendi sanatınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Türkiye’ye gelmeden önce sadece geleneksel Çin resmi çiziyordum. Bütün geleneksel sanat dallarında olduğu gibi en basit bir figür bile çizmeniz için sürekli ve uzun süre çalışmak gerekiyor. Xieyi sanatında (Japon Sumi-e sanatına yakın), mürekkep, fırça ve kağıda sürüldüğü zaman bir daha düzeltilmez. Kompozisyon kurgusunu daha önceden kafanızda hazır olması lazım. Resim çalışmasına başladıktan sonra kompozisyon yapılarının bütünlüğüne göre zamanında eksik yerleri düzeltilebilirsiniz. Çin resim sanatı çok esnek bir sanat fakat ona hakim olmak çok zor. Ressamın kendi sanat yeteneği, estetik zevki ve uygulama tecrübesini devamlı geliştirmesi lazım.
Sanatımın geleneksel Çin resim sanatı ve Türk sanatlarının meyvesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de Türk sanatlarıyla karşılaşınca minyatür, çini, tezhip, hüsnü hat vs. çeşitli ve fevkalade el sanatları bana yeni pencereler açtı. Pekin Üniversitesi Arkeoloji ve Tarihî Mimarlık mezunum. Dolayısıyla sadece Türk ve İslam sanatlarında yer alan şekilleri ve motifleri değil, arkasında yer alan sanat felsefesi, tasavvuf düşüncesini çok merak ettim ve üzerine çalıştım. Buralardan bazı unsurları resimlerimde görebilirsiniz. Eserlerimin altyapısı geleneksel Çin resim teknikleriyle iki medeniyetin sanat felsefesi ve kültürel iletişimin birleşimi. Bu yüzden akademik alanda da sanat üzerine çalışmalar yapmak istedim. Eserlerimde örtülü olarak sanat tarihine atıflar var. Sanat tarihi bilen bilenler resimdeki ipucular keşfederek daha çok keyif alabilirler eserlerimden.
Özellikle Instagram’daki çizimlerinizde sürekli “kedi” var. Niçin kedi çiziyorsunuz?
Evet Instagram’da sürekli kedi konulu resimlerimi paylaşıyorum ve hesaba “kediDAYI” adı koydum. Aslında benim mahlasım Çincede “dayi”. Burada sanki biraz espri yapmış olduğu gibi hem dayi okunur hem de dayı okunur. Kedileri çok seviyorum. İlk çizdiğim kedi kısa tüylü bir Himalaya kedisiydi. Geleneksel Çin resim sanatçıları genel olarak çok fazla alanla ilgilenmezler. Örneğin, hocam üstad Prof. SUN Jusheng (1913-2018) 105 yaşına kadar yaşadı. Hayatı boyunca bir Çinli ressam olarak sadece kediler çizdi tabi ki resmin arka fonları için çiçekler, kelebekler de çizmeyi biliyordu. Aynı zamanda emekli bir Fizik profesörü olan hocam , eski Çin edebiyatı ve şiir kuralları hakimdi, kendisi kaligrafi ile şiirler de yazardı. Ben de hocamın derslerinden çok etkilendim.
İstanbul kedilerin cenneti. İstanbul’a yerleştiğimden beri çok huzurlu hissediyorum. Eski evim Üsküdar sahilindeydi, bahçelerde, sokaklarda ve komşularımda kediler vardı. Kedim Miluku da o zaman güzel bir merdivenden almıştım. Dolayısıyla yaşadığım ortamda kedi dolu ve hepsi benim modelim. Böylelikle ilham geldiğinde kolayca modelime bakarak çizebiliyorum. Kedi çizmek duygularımı en iyi şekilde ifade ediyor. Üzüldüğüm de sevindiğim de kedi çiziyorum. Huzurluyken çizdiğim kedilerde huzurlu oluyor. Kedinin gözleri ve yüz ifadesi duygularımı çok iyi yansıtıyor. Kedi de hayatımın ayrılmayan bir parçası oldu.
Giderek dijitalleşen bir dünyada geleneksel sanatların geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Günümüzde dijital teknikler hızlıca ilerliyor. Bunlar bazen endişe veriyor. Şu an yaşadığımız dünya çoktan dijitalleşti. Gençler bilgisayar, internet ve telefon olmayan bir dünyada yaşamaz haldeler. Bu durum geleneksel sanatlar için bir tehdit değil, aksine bir fırsattır. Dijital tekniklerle kültürel miraslarımızı daha iyi korunabiliriz, araştırabiliriz ve değerlendirebiliriz. Önemli olan nasıl daha iyi bir şekilde dijitalleşeceğimizdir.
Çin’deyken birçok projeye katıldım. Saray ve tarihi tapınak restorasyondan arkeoloji parkı tasarımına kadar geniş alanlarda AutoCAD, Sketchup, Rhinos, Arc GIS, 3d Max gibi farklı uygulamaları kullandım. Hatta database, VR, AI gibi şeyler geleneksel sanatlarımız için çok pratiklik sağlıyor. Bu işler ancak devletler eliyle veya bankalar gibi büyük sermayedarların hamiliğiyle sürdürebilir. Bence Türk sanatları ve kültürel mirasları yaratıcı endüstriyle birlikte daha gelişecek. Yapabileceğimiz çok şeyler var.
Şu anda üzerine çalıştığınız proje var mı? Çocuk kitapları resimlendirmeyi istiyor musunuz?
Şu anda çalıştığım bir tercüme projesi var: Osmanlı Resim Sanatı kitabını Türkçeden Çinceye çeviriyorum. Resim projesi olarak ise son yıllar Türk bezeme sanatlarıyla kedi tasvir çizmeye devam ediyorum, tezhip, çini desenleri kedilerimle birleştirerek kendi üslubumu oluşturdum. Ayrıca ünlü figürleri kedileştirme projesini de kendim sürdürüyorum. Bazı meşhur figürleri üzerinde ise hala tartışmalar var: Mesela bir Osmanlı padişahını kedileştirdim, “Selimyav” adlı bir kedi sultanı çizmiştim. Beğenenler çok olduğu kadar küfür edenler de Eleştiriler geliyor ama önemli değil buna rağmen çizmeye devam edeceğim. Kedi samurai de çizdim herkes beğendi. Şimdi Kazak altın elbiseli kedi çiziyorum.
Çocukları çok seviyorum. Hem Türkiye’de hem de Çin’de her sene çocuklara resim sanatıyla ilgili eğitimler veriyorum . Fırsat olursa memnuniyetle çocuk kitapları resimlendirmek istiyorum. Özellikle çocuklarla birlikte kedi çizimleri üzerine çalışmayı çok isterim.