Öncellikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi tanıyarak başlayalım. Nasılsınız? Nerede yaşıyorsunuz? Günleriniz nasıl geçiyorsunuz? Evinizi homestudio olarak kullanmak aile hayatınızı nasıl etkiliyor?
Hollanda’nın en güneyinde yer alan küçük bir şehir olan Valkenburg aand Geul’de yaşıyorum. Burası aynı zamanda doğduğum ve büyüdüğüm yer. 1997 yılında Sanat Akademisi’nden mezun oldum. O zamandan beri freelance illüstratör olarak çalışıyorum. Mesleğe başladığım ilk yıllarda gazete ve dergiler için editöryal çizimler yapmanın dışında eğitici kitaplar yayınlayan yayınevleri ve çocuk kitabı yayınlayan yayınevleri için de işler yaptım. Beş yıl sonra çocuk kitaplarına daha çok odaklamaya başladım, dolayısıyla yavaş yavaş gazetelere ilişkin projeler de azaldı. Son 17 yılda komisyon usulü çalıştım. Son dört yılda ise kendi resimli kitap projelerime üzerinde çalıştım.
Çalışmalarımı evimin ikinci katındaki stüdyomda yapıyorum. Burada eşim Suzanne Diederen ile, kendisi de aynı zamanda çocuk kitapları illüstratörü, ve biri 15 diğeri 20 yaşında olan iki çocuğumla yaşıyorum. Hafta sonları hariç , projelerime çok disiplinli olarak çalışıyorum. Evde çalışmanın sebebiyse; kendi kozamın içerisinde kaldığım zaman kendimi geliştirebiliyorum burada tamamen kendimi dış dünyaya kapatabiliyorum. Bir başka deyişle yabancılarla paylaşmadığınız kendi evinizden başka daha kişisel ne olabilir?
Ailemin çalışmalarımı nasıl etkilediği veya evde çalışmamın çalışmalarımı nasıl etkilediği konuları göz ardı edilebilir. Kariyerimin uzun bir dönemi boyunca kendi hikâyelerini yazmış yazarlarla çalıştım. Burası odaklandığım yer. Kendi yazıp çizdiğim resimli kitaplarım ise ev ortamında yaşadıklarımıza dayanmıyor (örneğin çocuklarımla yaşadıklarıma). Çünkü çalışmalarımda tüm dünyaya hitap edecek modeller ve temalar arıyorum. Bu yüzden kişisel tecrübelere dayanan hikâyeler yok ama beklemedik güçlü kazanımlarla birlikte hayal gücüne dayalı masalsı hikâyeler var.
Çizmeye ve yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız? Çocukluğunuzdan itibaren sizi etkileyen kitaplar, yazarlar, çizerler kimlerdir? Sıradan Bir Gün kitabınızdan hareketle, küçükken günleriniz nasıl geçiyordu?
Çocukluğumdan bu yana çiziyorum. Çocukken saatlerce çiziyordum. Bunun beni dengede tuttuğunu fark ettim. Eğer heyecan verici ya da daha duygu yoğunluğu yaşayacağım bir şey olduğunda, çizmek beni tekrar sakinleştiriyordu. İlkokuldan sonra sınıftaki diğer çocuklardan daha yetenekli olduğumu ve onlardan daha iyi çizdiğimi fark ettim. Çok fazla çocuk kitabı okumamıştım ama hayvanlar, doğa, dinozorlar ve tarih öncesi hakkında büyük ansiklopedilerden okumaktan hoşlanıyordum. Bu kitaplarda yer alan iyi tasvir edilmiş çizimlerden zevk alıyordum. Ayrıca süper kahraman çizgi romanlarının hayranıydım. Superman’i, Hulk’u ve diğerlerini hep şaşırtıcı bulurdum.
Seksenli yıllarda çocuktum. Hepimizin bildiği gibi dünya bugünde olduğundan farklıydı. İnternet yoktu, sosyal medya yoktu sadece çarşamba öğleden sonrasında çocuklar için televizyon şovları vardı. Günler yavaş akıyordu ve dünya küçüktü. Sıradan Bir Gün’ün konusu bugünlere dayanıyor. Kendi iç dünyanızı hayallerle doldurmanız gerekliydi. Sıkıcı günler olurdu. Dışarı çıkardınız ama yağmur yağardı. Kitap okuyabilirdiniz ama okumak içinizden gelmezdi. Sonra kanepeye uzanır ve kafanızın içinde güzel yolculuk yapardınız. Çoğu zaman bunu yapmak dışında başka bir şey yapma şansınız yoktu!
Çocuklar, o günlerde kendilerini daha fazla meşgul etmek zorundaydı. O gün ki çocuklarının beyinleri daha iyi gelişiyordu çünkü onlar kendilerini meşgul etmek için verilen iki şey arasında bağlantı kuruyorlardı ve yaratıcı çözümler bulmaktaydılar. Bu günlerde her şey en gelişmiş ve yüksek kaliteli renklendirmeyle teknikleriyle görüntüye aktarabiliyor ve hiçbir şey insanın hayal gücüne bırakılmıyor. Düşünün 3D filmler sinemada gösteriyorlar, sosyal medyada sürekli gelen görüntü yoğunluğu, Netflix’in büyük başarısı ve internetin bize sunduğu büyük teklif. Tüm bunların hepsi büyük ve ezici bir çoğunluk olan çocuklar içinde geçerli. Bu yüzden kendi iç dünyamızda bir şey düşünmek, hayal kurmak ihtiyacı giderek azalıyor çünkü ; artık gerekli değil.
Sıradan Bir Gün’de çocukların bu hayal gücüne övgü. Kitaptaki karakterlerin yaşadıkları sıradan deneyimler veya sıkıcı bir günde olsa ,onlar için en güzel ve sıra dışı . Karakterlerin bu sıra dışı deneyimlerini aktarmalarına izin vermem. Kitap gücünü buradan alıyor. Okuyanlar sürekli olarak gerçekte ne olup ne bittiğinden şüphe duyacak.
Çizmek, lisede benim için biraz geri planda kalan bir hobi oldu ama bir hobi daha kazandım. Güzel bir çevrede sportif yarış bisikletiyle bisiklet turları yapmaktan zevk almaya başladım. Bununla birlikte lisede yazmaktan hoşlandığımı da fark ettim. Yazmayı sevmem nedeniyle gazetecilik ve sanat akademisine girerek sanatsal çalışmalar yapmak arasında kaldım. Bu noktada grafik tasarımcı olarak istediğim çocuk kitaplarının illüstrasyonunu yapma niyetim yoktu.
Sonra bu kararsızlık sanat akademisine döndü. Akademinin ikinci yılında gelecekte eşim olacak Suzanne ile tanıştım. O ne yapmak istediğinden ve ne olmak istediğinden emindi: çocuk kitapları ilüstratörü! Onun bu işe olan ilgisi ve bendeki bütün parçaları yerli yerine oturttu ve ben bu işi yapmaya karar verdim. Özel bir not sanat akademisinden sadece ikimiz çocuk kitabı illüstratörü olduk!
Sanat akademisindeyken önümde bana örnek olan çok önemli illüstratör vardı. Onun çalışmalarını çözmeye ve onu taklit etmeyi denedim. O Avusturyalı Lisbeth Zwerger’di. Kendisi benim için suluboya resimde şampiyondu. Onun imaj dili büyüleyici, dingin ve şiirseldi. Onun çalışmalarını hala seviyorum. Bununla birlikte onun tarzından tamamen ayrı olarak kendi tarzımı geliştirdim.
18 yıl boyunca sadece başka yazarların çocuk kitapları için illüstrasyonlar yaptıktan sonra dört sene kadar önce ilk resimli kitabımı yazdım. Hollandalı ve Belçikalı bir çok yayınevinden gelen birlikte çok fazla çalışma teklifi lüksüne sahiptim. Bu durum kendi projelerimin üzerine çalışmak için yeterince zamanım kalmaması manasına geliyordu. Ama ailemin geçimini garanti altına almak istediğim için bu tekliflerin bir çoğunu kabul ettim. Toplamda 450 çocuk ve gençlik kitabında farklı yazarla çalıştım.
Yıllar geçtikçe kendi çalışmalarımı yapma istediğim arttı. Daha çok sanatsal çocuk kitabı resimlendirmek istedim bunun için zamana ihtiyacım vardı. Bu sebeple diğer işlerimi bırakarak 4 ay boyunca ilk resimli kitabım Sıradan Bir Gün üzerine çalışabildim.
Hollanda’dan çocuk edebiyatında Nijntje’yi biliyorum sadece . Hollanda çocuk edebiyatının karakteri nedir diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak?
Nijntje ikonik ve uluslarası üne sahip. Çoğu illüstratör bu başarıyı yakalayamaz. Nijntje’nin Hollanda stilini temsil eden unsurları olduğunu düşünüyorum: çok açık, güçlü ve basit. Hollanda’nın çocuk kitaplarındaki kalite seviyesi yüksek. Flemenkçe’nin konuşulduğu alanının dar olması bir talihsizlik olmasına rağmen nüfusuna göre çok sayıda çocuk kitabı satılıyor. Hollanda kendine özgü çocuklar ve ebeveynler için sesli olarak okuma kültürüne sahip. Ebeveynler bunu çocukluğun ilk yıllarından beri önemli görüyorlar.
Gençlerin okuma oranında düşüş olmasına rağmen çocuk kitaplarının satışında yıllardır süren bir artış var. Ebeveynler, kitapları çocuklarına sesli okumanın onların gelişiminde ne kadar önemli olduğunun farkındalar. Bununla birlikte kitaplar hedef okuyucu kitleyle bağ kurabiliyor çünkü belirli yaş gruplarına göre çok fazla çeşitlilik var. Satış rakamları ekonomik kriz sırasında bile insanların zor da olsa çocuk kitapları aldıklarını gösteriyor.
Gençlik kitaplarının popülerliği, çocuk kitaplarının kalitesinden kaynaklanmakta. Kitaplar giderek daha cazip hale geliyor ve çocuk edebiyatına gösterilen ilgi yayıncılar arasında giderek artıyor. Bununla birlikte yapılan çok sayıda kampanyanın etkisi göz ardı edilemez.
Her yıl Ekim ayında, Hollanda Çocuk Kitap Haftası düzenleniyor . Bu hafta boyunca ülke genelinde çocuk kitaplarına, yazarlarına ve çizerlerine medya büyük bir ilgi gösteriyor. Yazarlar çizeler, çalışmaları hakkında çeşitli faaliyetler yapmak ve okumayı teşvik etmek için ülke çapında seyahat ediyorlar. Bütün toplumda çocukların okumasını sağlamak için, örneğin babaları çocuklarına kitap okumalarını teşvik etmek için harekete geçiriyorlar. Hollanda’da sadece çocuklara özel kitap satan 30’dan fazla mağaza var ve bu Hollanda’yı bu alanda benzersiz yapıyor. Hollanda çocuk kitaplarına Hollanda dışında da büyük ilgi gösteriliyor. Benim yazdığım Sıradan Bir Gün 12 dile çevirildi.
Türkçe’ ye iki kitabınız çevrildi. Kitaplarınızda ortak verdiğiniz mesaj; insanın doğa ve doğadaki canlılarla uyumu ve işbirliği vurgusu. Günden güne dünyayı ve doğal kaynakları tüketiyoruz. Dünyada bir çok insan kalabalık şehirlerde ve doğadan kopuk yaşıyor. Kitaplar doğayla kopan bağımızı yeniden kurabilir mi?
Hayır, ben kitapların insanla doğa arasında bağı yeniden kuracağını düşünmüyorum. Elbette bunun mümkün olmasını çok isterdim. Ama yapabileceğim tek şey çocuklara ve ebeveynlere dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu ve onun bir parçası olduğumuzu göstermek. Dengeli bir yaşam en iyisi. Çok çalışmalıyız , yeniden kendimizi tazelemek için yapmamız gereken tek şey doğaya dönmektir. Havadan bir nefes alın ve daha büyük bir şeyin parçası olduğunuzu unutmayın.
Çocuklar ve onların resimli kitapları sizin enerjinizi tüketmek yerine enerji veren şeyler kategorisindedir. Onlar dinlemenizi sağlar, size zevk verir ve insanları bir araya getirir. Bu yüzden hem eğitsel hem de dünyayı geliştiren konulara sahip olmak zorunda olmayan kitaplarla daha iyi bir dünyaya katkıda bulunduğum için mutluyum. konular aynı zamanda yalnızca güzellik, hayal gücü, arkadaşlık veya mizahla ilgili olabilir. Tüm bunlar güçlü ve bir şeyleri değiştirebilen şeylerdir.
Ada kitabınızda dikkat ettim. Hikayede aile var ama anne karakteri yok. Anne karakterinin neden olmadığını merak ediyorum. Özellikle Ada’yı kitabını okurken bir mülteci hikayesi olarak düşünebilir miyiz?
Evet, bu hikayeyi mülteci problemini anlatan bir metafor olarak okuyabilirsiniz ama her şeyden önce niyetim bu değil. Kitap üzerine çalışırken o orada olabilir, bittiğinde orada kalabilir. Bütün resimli kitaplarıma bakarsanız, yönlendirmek istemediğimi görürsünüz. Bu her okuyucunun kendi hikayesini yazmaya, içinde gördüğü ve hissettiği şeyi çıkarmasına imkan verir. Bu kitabın aynı anda gücüdür. Çocuklar kitabın en önemli yönünü kaplumbağa ile dostluk olarak görürken , yetişkinler daha ileriye götürerek mültecilerin hikayesi olarak görebilir. Hayatlarında çeşitli zorlukla mücadele etmek zorunda kalan insanlar, okuduklarında eğer inanmaya ve sabır etmeye devam ederlerse inişli çıkışlı ıstıraplarının sonundaki ödülü görür.
Anneyi basit bir sebepten ötürü hikaye dışında bıraktım. Babasının ve kızının neden sabır ettiğini bir anlatmak istedim. Baba ve kızı anneye dönmek istiyorlar! Eğer anne Ada’da olsaydı orada sonsuza kadar kalmak isteyeceklerdi ve kitaptaki illüstrasyonlarda karaya dönmek için bir nedenin olmadığı anlar olacaktı. Bu ise benim hikayemi durağanlaştıracaktı.
Daha ileri ki zamanlarda mültecilik ve iklim değişikliği yüzünden yada daha farklı bir çok ciddi ve hüzünlü meselelerde yazmayı düşünüyor musunuz? Ya da yabancı nefretiyle alakalı. Mülteci kamplarında yada iklim değişikliğinden etkilenen bölgelerde herhangi bir sosyal sorumluluk çalışmalarında bulundunuz mu?
Hayır, bu konularda bilerek yazmıyorum. Teorik olarak iklim değişikliği ve plastik çorba* ile ilgili bir hikayeyi yazmayı düşünebilirim ve ama bu hikayeyi yazarsam sadece bu meselelerle meşgul olan insanlara dokunabilirim . Böyle olursa meselelerle hala ilgilenmeyenlere, kitabın mesajına ulaşamaz, onlara hitap etmeyeceği için okumazlar. Bu nedenle sorunları göstermek yerine ; muhteşem doğayı, doğanın güzelliklerini, tüm ırklar ve tüm insanlar arasında hoşgörüyü ve sevgiyi gösterirseniz ideal olan imgeyi göstermiş ve kendi yorumlarımdan ayırmış olurum. İnsanları zorlayamazsınız.
Daha derin bir seviyede kendimi şöyle ifade ediyorum: “Hey, doğanın ne kadar güzel olduğuna bakalım, onu tutmaya devam edelim,hey, farklı ten rengine sahip bu çocukların birlikte nasıl oynadıklarına ve eğlendiklerine bak!”.
Son resimli kitabım olan Stop! Monsters! Daha koyu ten rengine sahip iki kız kardeşin hikayesini anlattım. Hollanda’nın çok kültürlü bir toplum yapısı var ve her zaman ten rengi yelpazesinin tamamını göstermekle ilgileniyorum. Üstelik muhteşem görünüyor!
Daha iyi bir dünya için bir vakıfla işbirliği yapma konusuna gelirsek, benim misyonumun bu olduğunu düşünmüyorum. Benim misyonum dünyaya kağıt üzerinde şans göndermek. İnsanlar için güzel işler yaparak dünyaya pozitif enerji göndermek istiyorum. Bir başka ifadeyle kendi tarzımda ve daha geniş bir kitleye hitap ediyorum. Bununla birlikte Nepal’de çocukları kitap okumasına teşvik eden Tang Foundation’nın elçisiyim. Oradaki yoksul çocuklar güzel resimli çocuk kitabı okuyamıyor. Bu çocuklar gündelik hayatın gerçekliği dışında kalan imajlardan ve hikayelerden yani hayal gücü, fantezi ve masallardan uzak kalıyorlar. Onların hayatlarında harika şeyler başarmaları için sadece öğretmen yada doktor olmaya değil belki yazar, sanatçı, müzisyen, illüstratör olmaya teşvik edilebilir.
Her yıl bir kaç hafta Nepal’e gönüllü olarak ziyarette bulunuyorum. Hikaye anlatımı ve çizim üzerine atölye çalışmalarında bulunuyorum. Bu çalışmaları başkent Kathmandu dışında, örneğin önceki yıl Jhapa’da , bu yıl Nepal’ın güneyinde Chitwan gibi çok izole kalan yerlerde yapıyoruz.
Çocuk edebiyatı dünya üzerinden bir endüstri haline geldi. Dünyanın bir ucunda basılan kitap çok geçmeden dünyanın başka bir yerinde çevrilip basılabiliyor. Farklı kültürleri tanımak ve keşif etmek için büyük imkan iken, bir diğer yandan sanatsal ve edebi kaygıların yerini ticari kaygılar alıyor. Sizce oluşan bu endüstrinin çocuk edebiyatına zarar vermesinin önüne nasıl geçilebilir?
Bunun önüne ancak illüstratörleri sanatçı olarak görmeye devam ederek başarılabilir. Onlara kendi kararlarını vermelerine izin vererek, hissettiklerini ortaya çıkararak olur. Fikirler ve kavramlar ortaya çıkacak ama bunlar kendi oluş hızında meydana gelecek. Bir fikrin gelişmesi her zaman alacaktır. Çünkü sanatçının kafasındaki fikir yeterince iyi olana kadar şekillenecek ve şekillendirilecektir.
Ticari kaygılarla yayın yapan yayıncılar, çalışmaların çok hızlı yapılması yönünde baskı kurdukları zaman kalite düşecek ve kitap tamamlanmış gibi gözükmeyecektir. Benim yayıncım bana ihtiyacım olan zamanı tanıyan , yeni bir şey bulana kadar bekleyen bir aile şirketi. Bu durum çalışmalarımın gerçekten bitmiş ve yayına hazır olmasını sağlıyor. Bu nedenle muazzam büyüklükteki Amerikan ve İngiliz yayıncılık kaygıları için çalışmak mutlu olacağıma dair şüphem var. Bunların arkasında tanıtım ve benzeri konularla ilgili bir makine var. Ama iyi bir kitabın büyük şirketler tarafından yayınlanmadan da yolunu bulacağına inanıyorum.
İşine tutkuyla bağlı olan ,sizinle ve yaptığınız işle yakından ilgilenen yayıncılar muhtemelen geniş bir tanıtım ekibinden daha önemlidir.
Son olarak okurlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir? Eklemek istediğiniz var mı?
İnsanlara hikayelerimi ve illüstrasyonlarımı aktardığım için çok memnun ve şanşlıyım. Şu anda kendi yapmakta olduğum iş dışında başka bir iş yapamam. Sanat Akademisi’nde öğrenci olduğumdan zamandan ve diğer illüstratörlerden farklı bir şey yapmadım. Kitaplarınız diğer kitaplar arasından seçilebiliyorsa bunun olduğu için şükür etmelisiniz. Böyle yaparsanız daha fazlasını da elde edersiniz . Son çalışmalarımla ilgili gelişmeleri instagram sayfamda bulabilirsiniz. Teşekkürler…
*Plastik çorba; denizlerde plastik atıkların oluşturduğu kirlilik için kullanılan terim .