Muhafazakar devrim kavramı üzerine söyleşilerimizin ikincisi Ernst Jünger ile devam ediyor. Jünger hayatı ve kişiliği arkasında bıraktığı eserleriyle muhafazakar devrimci fikrin öncü isimlerinden. Aristokrat, asker, entelektüel. Türkçe’de ise eserlerinin çok azı çevrilmiş durumda. Actaenon Press ise Avrupa’nın önde gelen Jüngerci topluluklardan. Jünger üzerine Türkçe ilk söyleşi olduğunu söyleyebilirim. Söyleşiyi olduğu iki kısım halinde yayınlayacağım. Jünger üzerine başka yazılar ve röportajların devam edeceğini de belirtmek isterim.
Bize Actaeon Press ve Jünger Çeviri Projesi’nden bahseder misiniz?
Actaeon Press ve çeviri projesi , Ernst Jünger’in eserlerini İngilizce olarak bulmanın zorluğu nedeniyle ortaya çıktı. Birkaç yıldır Ernst Jünger’ı okuyorum ve onun eserlerinin kapsamını fark ettim ve çok azının çevrildiğini fark ettim. Yakın bir zamana kadar yazılarına özellikle basılı eserlerine erişmek zordu. Son zamanlarda Eumeswil, Mermer Yalıyar ve Paris Diaries gibi bazı eserler yeniden basıldı. The Worker‘dan önce yazılarının çoğu sadece dijital formatlardaydı veya oldukça pahalı olan ikinci el bulunabiliyordu. Örneğin Mermer Yalıyar’ın Penguin baskısı yaklaşık olarak yüz dolar, Eumeswil ise üç yüz dolardı.
Her şey tesadüfen bir araya geldi gibi oldu. Mermer Yalıyar’ı düzenlemeye başladım. Okuma grubu oluşturma fikrini aramızda konuştuğumuz birkaç kişi için fiziksel kopyaların olmasını sağlamak içindi. Bu fikir oldukça olumlu karşılandı. Ardından The Peace ve aynı zamanda Ernst’in kardeşi Friedrich Georg’un The Failure of Technology üzerinde çalıştım. Editörlük veya yayıncılıkla ilgili hiç deneyimim olmadığı için oldukça öğretici bir süreçti.
Almanca bilmeyenler ve Almancası iyi olmayanlar olarak diğer yazılarına nasıl ulaşabileceğimizi merak ediyorduk. Bu The Tree’i çevirmeye yönelik bir girişimle sonuçlandı. Oldukça kaba bir çeviriydi. Tartışmalarımız sırasında bir Alman ortaya çıktı ve bize yardım etmeyi teklif etti. Çeviri projesi böyle başladı. Dünyanın dört bir yanından birkaç insanın bir araya gelerek Jünger’in önemli yazılarını başkalarının erişimine sunmasını her zaman takdir edeceğim. Bu durum bugünün edebiyat durumu hakkında önemli bir şeyler söylüyor.
İngilizce’de ilk kez çevrilenler açısından, ilk olarak yayınladığımız deneme Gestaltwandel: Prognosis for the Twenty-First Century oldu ve oldukça zorlayıcı bir çalışmaydı. Sonra daha kısa denemelere odaklandık. Bazı kısa yazılar, kısa hikayeler ve savaş ile milliyetçilik üzerine erken dönem yazıları ile daha sonraki denemeler gibi. En önemli çalışmamız An der Zeitmauer, Die Schere and Die Gordische Knoten gibi onun derinlikli yazılarına başlamaktı. Bunlar İngilizce dünyasında neredeyse tamamen bilinmiyor.
Başkalarının da eserlerini çevirmeye başladığını belirtmek önemli. An der Zeitmauer üzerinde çalışan birinin olduğunu biliyorum. Jünger’ın eserlerine olan ilginin arttığını ve tüm eserlerinin yakın gelecekte İngilizce olarak erişilebilir olacağını umuyoruz. Küçük çabalarımızla daha fazla insan yardım teklif etmek için ortaya çıktı. Ernst Jünger’ın mitolojik ve teolojik yazılarının, ayrıca daha fazla okuyucuyu hak eden kardeşi Friedrich Georg eserlerinin yayınlanmasını görmek istiyorum.
Ernst Jünger bir dönem unutmamız gereken yazarların arasındaydı. Ancak son otuz yılda Jünger hatırlamamız gereken yazarlar arasında yer alıyor. Jünger’i unutmanın ve hatırlamanın dinamikleri hakkında neler söyleyebilirsiniz, bugün onun hatırlanmasında belirleyici olan gelişmeler nelerdir?
Eğer Ernst Jünger Çelik Fırtınalarında‘yı yazmamış olsaydı, büyük olasılıkla kendi zamanında unutulacak ve bizim için kayıp olacaktı. Her şeyin ideolojik çatışmalara tabi olması günümüz edebiyatının talihsiz bir durumu ve bir anlamda bu büyük yazarların hepsi bu durum yüzünden bizim için kaybolabiliyor.
Jünger, zamanımızın müzelik kavramını oldukça basit bir şekilde özetliyor. Sanatçı ya da müzik adamı için en tehlikeli olan şey görmezden gelinmek değil. Çok saygı görmesine rağmen diğer sanatçılar gibi bir müzenin depolarına gönderilmektir.
Bilimsel akıl istediğini elde eder, irrasyonel olana teknolojik dünyadaki yeri verilir. Nietzsche, kitaplarını yazdıktan kısa bir süre sonra demode olan büyük yazarlardan bahsetmişti. Şimdi ise insan kalemi kağıda koyduğu anda demode oluyor.
Jünger’ın savaş ve milliyetçilik üzerine yaptığı erken çalışmalara bakanlar aynı sorunu görüyorlar. Erkeğin idealize edilmiş imajı, müzeliğe doğru yöneliyor gibi görünüyor: savaş anıtlarıyla yüzleşildiğinde veya televizyonda demokratik güçlerin eski ulusların kalıntılarını kontrol ettiği şovlarda erkeklerin savaştaki fedakarlıklarını kabul etmek mümkün olabilir, savaşın kendisini değil. Bu tespit modern savaşın kahramanca olmayan ve yasal doğasıyla ilgili geniş bir sorununa işaret ediyor.
Jünger 1930’larda yalnızca Alman milliyetçi-muhafazakârlarının okuduğu yerel bir yazar konumuydaydı. Bugünlerde ise çok farklı çevrelerin okuduğu evrensel bir kanona dönüştü. Bu düşünceye katılır mısınız? Ernst Jünger kanonik bir yazar mıdır?
Kesinlikle. Ernst Jünger Çelik Fırtınalarında ve günlükleriyle, bize tıpkı eski Roma tarihi gibi yirminci yüzyılın bir imgesini gösteren bir kanonun parçası haline gelecektir. Jünger’ın öneminin bununla sınırlı olmadığına inanıyorum. Onun mirasını mevcut durumda değerlendirmek zor.
Bu neyin özgün ve kanonik olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Jünger’ün diğer eserlerinin bu seviyede değerlendirilip değerlendirilmemesi gerektiği sorusunu ortaya çıkarıyor. Bir zorluk da yazılarının büyük bir kısmının hala erişilebilir olmaması ve erişilebilir olanın da genellikle yanlış okunması veya yanlış anlaşılmasıdır. Yine de Jünger’in Schmitt veya Heidegger ile yaptığı tartışmalarda veya Eumeswil‘de roman formunun sonunun bir cevabı olarak olduğu kadar tarih sonunun da bir cevabı olarak kabul edilen en yüksek edebi seviyelere girdiği açık. Zamanımızın imgesi olarak ve gelecekte nelerin geleceğini bir işaret olarak, kanonik bir eserdir ve bir başyapıttır.
Goethe’nin dediği gibi, bu dünyadaki amacımız geçici olanı kalıcı hale getirmektir, büyük edebiyat bize bunun bir imgesini sunar.
Ernst Jünger’in asistanlığını yapan Armin Mohler onun “muhafazakâr devrimci” olarak tanımlamıştı. Siz bu kavram hakkında neler düşünüyorsunuz? Yoksa ona “anarşist-muhafazakâr” demek daha mı doğru? O bir anarşist, asi miydi?
Jünger’ın anarşi hakkındaki söyledikleri burada aydınlatıcı: “Anarşi, yaratılışın kaosu gibi, tanrıların titanik dünyası gibi önceden var olan siyasi eğitimin ilkel maddesi ve zemini olarak varlığını sürdürür.” Artık kavramlar, ideolojiler ve hatta kimlikler dünyasında değiliz, acı bizi çöldeki Hıristiyan gibi eziyor, elementlerle, yok oluşla ve infazla baş başayız. Tanrı geri çekildi, ruh da öyle.
Bu, muhafazakâr devrimci dönemde ihmal edilen bir yön, ancak orada duruyor. Muhafazakârın nasıl devrimci olacağını düşünebilir, muhafazakârın devrimci olması ne anlama gelir? Bir felaket yaşanmış olmalı. 1920’lerde Almanya için geçerliydi, halk yok olma tehdidiyle karşı karşıyaydı, ulusal bir alan olarak Avrupa’dan koparıldı, İngiltere de olduğu gibi sürüklenmeye bırakıldı.
Devam edecek…