İnsanlık tarihin en kadim problemlerinden birisi iktidarı devretmek. Yerel seçimlerle gelen el değiştiren belediyeler ve ölen şeyh efendilerin yerlerine kimi yada kimleri bıraktığı meseleleri gündemi meşgul etti. Maddi ve manevi iktidarın nasıl devir süreçlerini bir arada gözlemek için bir fırsat oldu.
Maddi iktidar alanında kurulan iktidar ile manevi alanda kurulan iktidar bir çok alanda benzeşse de bir çok noktada ayrılıyor. Manevi iktidarın devrinde rüyalar, keşfiyatlar, işaretler belirleyici olabiliyor. Her iki iktidarın devredilmesinin ortak noktası ise rüştünü ispat etmek. Her ikisininde kendine göre yöntemleri var.
Manevi iktidarta kendisini maddi olana, maddi iktidarda kendisini manevi iktidara kabul ettirmek için birbirine ihtiyaç duyuyor. Bugün meşruiyeti manevi iktidar üzerinden sağlayan cemaat, tarikat ve dernekler devam etmeleri sağlamak için maddi bir gücede sahip olmak zorundalar. Diğer türlüsü hayatın akışına ters bir durum. Maddiyatla ilişkiyi belirleyen nokta ise maddi iktidar sahipleriyle kurtukları ilişkilerin boyutu belirliyor. Manevi iktidar birilerinin insan kaynağı deposu haline gelmişse, toplumda adaletin ve zayıfların sesi değilse şüpheli yaklaşmak geliyor.
Yıllardır Türkiye’de manevi otoriteler kendilerini maddi iktidardan uzak olduklarını söylüyorlar. En azından öyle gözükmeye çalışıyorlar. Bir çoğu hem yerel hemde küresel düzeyde siyaseti okuyamıyor zaten. Bazıları seçim sonuçlarını rüyalarla ve keşfiyatla açıklamaya çalışıyor. Bir çoğu makro manada siyasetten anlamasalar içlerindeki mikro iktidar alanlarında adam harcamak, klikleşmek konusunda uzmanlar.
Her iktidar devrinde sorunların yaşanması ve fitnenin ortaya çıkması normaldir. Bu süreç bize insanların eteklerin hangi taşları topladıklarını gösterir. İnsanların ahlaki tutarlılıkları görmüş oluruz. Bir diğer taraftan iktidarı elinde tutan arkasında kirli işler bırakmadıysa, kendi çarkını kurmadıysa ve bu dünyaya çok fazla bel bağlamadıysa devretmek de o kadar kolaydır.