Gerek dünyevi gerek manevi iktidarı devretmenin iki yolu var. Birincisi biyolojik yakınlara, ikincisi olarak ise biyolojik bağ olmayanlara. Biyolojik olmayan bağı akrabalık bağına çevirerek ( genel olarak damat alınarak) çözülüyor. Hem dünyevi hem uhrevi iktidar için “damat olmak” çoğu zaman halife olmaya işaret ediyor. Bu iki seçimi kabaca cumhuriyetçi monark ve aristokratik monark seçimi olarak özetleyebiliriz.
İsmailağa tarafından yürütülen süreçten Türkiye’deki siyasetin öğreneceği çok şey var. İçerisinden bir grup bütün bu süreci kapalı kapılar ardında gizli pazarlıkla değil kamuoyu önünde şeffaf bir biçimde yürütüyor. Heyetler kurarak ortak bir karara varmaya çalışıyorlar. Bu süreçin bu şekilde yürütülmesinde İstanbul merkezli olması ve medreselerden mezun olarak aynı formasyona sahip olmanın etkisi büyük. Menzil ise taşradan merkeze sirayet etmeyi başardı. İktidarı, biyolojik ilişkiler üzerinden devrettiği için maddi miras paylaşıldıktan sonra orta vadede ekonomik yapılar oturursa sorunların çözüleceğini umuyorum.
Türkiye’deki bir kesim tarafından yobaz, gerici, anti- demokratik, karanlık olarak hakir görülen bir yapıda İngiliz parlamentosuna ders verecek bir tartışma ortamı yaşanıyor. Hatırlamak ta yarar var yakın zamana kadar Türkiye’nin sözde en ilerici partisinde bile koltuk devrini kasetler belirliyordu.
Rabıta meselesi burada kilit rolde. Nakşi gruplar içerisinde rabıtanın hala ölen mürşide yapıldığı ve son mürşidin adıyla meşhur olmuş Süleyman(cı)lık gibi bir yapıya mı evrilecek yoksa ismini İsmailağa Camiisi’nden alan İsmailağa yapısı mı devam edecek.
İnsanlar, tarikatlarının tecessüm ettiği, yaşayan bir mürşid-i kamil görmek istiyorlar.