Julia Bangert: Orta Çağ üslubuyla modern anlatım araçlarını harmanlayarak sembolizmini inceleyip günümüz sanatında yeni anlatım biçimleri bulmak mümkün sanat asla kendini dış etkilerden yalıtarak doğmaz

Orta Çağ Avrupa’sının elyazması süslemeleri, dünyanın dört bir yanındaki minyatür gelenekleri arasında özgün bir yere sahip. Manastırlarda başlayan elyazması minyatürleri, zamanla Avrupa kültürünün kalıcı bir ifadesine dönüştü. Hem dini hem de dünyevi temalara yer veren bu eserler, dönemin hem toplumsal ve entelektüel yapısını yansıtıyor. Julia Bangert, Avrupa’daki bu minyatür geleneğinin önemli sanatçılarından biri. Türkiye’de ilk kez hem kendisiyle hem sanatı hem de Avrupa minyatürü üzerine konuştuk.

Sanat yolculuğunuz nasıl başladı ve minyatüre nasıl sanatına nasıl ilgi duydunuz?

Bu  tamamen tesadüf eseri başladı denebilir. Her zaman resim yapmaktan keyif aldım, ancak okul sonrası Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde (Mainz) Kitap Bilimi, Alman Edebiyatı ve Sanat Tarihi okudum. Bu eğitimim sayesinde Gutenberg Müzesi ve onu destekleyen kuruluşlar—Mainz Uluslararası Gutenberg Derneği ve Gutenberg Vakfı—ile temas kurdum. Erken modern dönemde kitap ticareti konulu doktora tezimi tamamladıktan sonra Gutenberg Derneği’nin yönetimini devraldım ve 2013 Frankfurt Kitap Fuarı’nda, Gutenberg Vakfı’ndaki meslektaşımın Gutenberg Shop için geliştirdiği özel bir ürünü standa gelen ziyaretçilere anlatışını izleme fırsatı buldum: Gutenberg İncili’nin (batı dünyasında hareketli metal harflerle basılan ilk kitap) tek tek sayfalarının reprodüksiyonları. Reprodüksiyonlar orijinaline uygun şekilde üretiliyor; metin baskı yoluyla basılıyor ancak başlangıç harfleri (initials), yaldızlar ya da kenar süslemeleri elle ekleniyor. Fuarın sonunda cesaretimi topladım ve meslektaşıma, kendisi için bu çalışmaları yapan sanatçıların kim olduğunu ve başka birine ihtiyaç duyup duymadığını sordum. Gerçekten bu işi yapmak istiyordum. Kitap süslemesi (book illumination) her zaman beni büyülemişti; üstelik bu konuda teorik olarak çok şey öğrenmiştim ama burada akademik merakımı resim yapma tutkumla birleştirmek için eşsiz bir fırsat gördüm. O günden beri Shop için çalışan sanatçılardan biriyim ve şu anda da oradaki en karmaşık sayfaları, yani sadeleştirilmiş değil orijinaline tam sadık—daha doğrusu Berlin’de bulunan Gutenberg İncili kopyasına dayanan—sayfaları hazırlayan tek kişiyim. Takip eden yıllarda, bu minyatür sanatı dalı hakkında giderek daha fazla bilgi edindim ve tarihi yaldızlama yöntemlerini eski kaynakları okuyarak ve denemeler yaparak kendi kendime öğrendim. 2020’de çalışmalarımı Instagram’da paylaşmaya başlamam ve giderek daha fazla sipariş talebi almam üzerine, sonunda bu alanda kendi eserlerimi yaratmaya başladım. Artık çoğunlukla Orta Çağ tarzı görünümü olan, ancak gerçekçi hayvan portrelerini de içeren baş harfler (initials) tasarlıyorum; böylece eski üslubu yeni bir anlayışla harmanlıyorum. Yine de ara sıra tamamen Orta Çağ üslubunda el yazmaları ve minyatürler de üretiyorum.

Orta Çağ Avrupası’na ait minyatür sanatı konusunda bilgi verebilir misiniz? Bu sanat nasıl ortaya çıktı ve aktarıldı? Perspektife nasıl yaklaşıyorlardı?

Genel anlamda kitap süslemesi (illumination) çok eski bir geleneğe dayanır ve ilk yazılı kaynakların ortaya çıkışıyla birlikte başlamıştır. Yazı ve resim her zaman iç içe olmuştur. Batı Avrupa’daki minyatür sanatının tarihini kabaca özetlemek gerekirse: Erken Orta Çağ’da önce Merovenj ve adasal (insular) üslupta, özellikle İrlanda ve İngiltere’den gelen kitap süslemeleri ortaya çıktı. Hristiyanlığın süsleme işini tekeline almasıyla, bu dönem boyunca bu tür eserler başlangıçta sadece manastırlarda üretildi. Sonra, 8. yüzyıl sonu ile 9. yüzyılın sonlarına uzanan dönemde, Frank İmparatorluğu’nda köklenen Karolenj dönemi geldi. Önceki Merovenj aydınlatma (illumination) üslubundan farklı olarak, Karolenj dönemi daha saray merkezliydi. Ardından ise bu dönemin yerini, Karolenj tarzının devamı niteliğindeki Ottonyen süsleme aldı. Ottonyen hanedan, sarayıyla beraber farklı bölgelere seyahat ederek imparatorluk manastırlarında el yazmalarının üretilmesini teşvik etti. Kilise güç ve zenginlik kazandıkça, manastırlardaki yazı atölyeleri (scriptorium) büyüdü ve takip eden Romanesk dönemdeki karakteristik kitaplar, büyük boyutlarda resimli İnciller (Bible) oldu. Stil olarak 11. yüzyıldan itibaren Roman ve Bizans etkileri gözlemlenir. Romanesk dönem aynı zamanda farklı bölgelerdeki resim okullarının ortak bir Avrupa üslubuna dönüştüğü ilk dönemdir. Sonraki dönem olan Gotik kitap süslemesinde, Fransa ön plana çıkar. 12. yüzyılın sonlarından itibaren minyatür sanatının biçimsel dili Fransa ve İngiltere’de tekrar değişir. Aynı zamanda kitap üretiminde de değişimler yaşanır ve yeni kurulan üniversitelerin etkisiyle daha fazla ticari yazı atölyesi ortaya çıkarken, manastırlar tek üretici konumlarını kaybeder. 15. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde kitap süslemesi önemini yitirmeye başlar ve dönemi yavaş yavaş son bulur.

Hareketli metal harflerle baskının icadı, kitap illüstrasyonu (resimlerin basılı olarak yer aldığı çizimler) ile illumination (elle boyanmış resimler) ayrımını getiren yeni teknik süreçleri de beraberinde getirir. Bu son dönemin yenilikleri, perspektif meselesine de doğrudan bağlanır: Orta Çağ sanatçıları teorik anlamda perspektifi henüz bilmiyorlardı. Çoğu zaman, eserleriyle anlatmak istedikleri belli bir amaç veya mesaj vardı; bu durum bazen günümüz gözüne neredeyse tuhaf gelen figür ve hayvan tasvirlerine yol açıyor. Orta Çağ sanatçıları için sembolizm, estetikten çok daha önemliydi. Asıl amaçları, gerçeğe en yakın temsili yapmak değil, hikâyeler ve duygular aktarmaktı. Anatomik doğruluk, perspektif veya yüz ifadeleri, sembolik anlatıma göre ikincil plandaydı; önemli olan insanların mesajı anlamasıydı. Bu yaklaşım, Rönesans’ta gerçekçi tasvire verilen yeni ağırlıkla değişti. Bilimsel veya çizgisel perspektifin keşfi, Rönesans sanatıyla Gotik üsluptan ayrışmayı sağladı. Filippo Brunelleschi perspektifi detaylandırdı ve sanatçılara, üç boyutlu biçimleri iki boyutlu bir yüzeyde doğru şekilde tasvir edebilmeleri için ihtiyaç duydukları kılavuzu sundu. Dolayısıyla, perspektif Batı Avrupa’daki kitap süslemesine ancak en sonunda, minyatür sanatının döneminin sonuna doğru girebildi.

Manastırların kitap üretimi üzerindeki tekelini ve erken dönemdeki iş bölümü modelini göz önüne alırsak, minyatür sanatçılarının eğitimi hakkında ne biliyoruz? 

Romanesk döneme kadar, manastırlar kitap üretimi üzerinde tekele sahipti; bu da, minyatürleri üretenlerin esasen gündelik işlerinin bir parçası olarak bu işle uğraşan keşişler ve rahibeler olduğu anlamına gelir. Üstelik bu çoğunlukla bir iş bölümü çerçevesinde ilerlerdi; bir yazman (scribe), metindeki kırmızı işaretlemeleri yapan bir rubricator, yaldızlamayı yapan başka biri ve bazen de çizim ve boyamayı üstlenen iki ayrı kişi görev alırdı. Genel olarak Avrupa sanatında, Rönesans’a dek bizim bugün anladığımız gibi bir ‘sanatçı’ kimliği yoktu. Kitap süsleme işiyle uğraşanlar sipariş üzerine çalışan ve daha çok uygulamacı zanaatkârlardı; bu nedenle 13. yüzyıla kadar minyatür ustalarının çok azının adı günümüze ulaştı. Ancak zaman içinde atölyeler ortaya çıkmaya başladı ve 15. yüzyıldan itibaren de bunları tanınmış sanatçılar yönetir hale geldi.

Gerçek eğitim sürecinin tam olarak nasıl ilerlediğine dair bilgimiz sınırlı. Fakat kitap süslemesine dair yazılı talimatlar içeren, ‘kalıp kitapları’ (pattern books) olarak adlandırılan kaynaklar mevcut. Örneğin, 15. yüzyıldan kalma Göttingen kalıp kitabı, Gutenberg İncili’nin bazı kopyalarında kullanılan resimlerin modeli olmuştur. Birkaç sayfadan oluşan bu kitap, yaldızlama ve kıvrık dal ile desen boyaması için adım adım talimatlar içerir. Eldeki en eski kalıp kitabı ise 10. yüzyıla aittir ve bu kitaplar hem eğitim amaçlı hem de alıcıyla yapılacak görüşmelerde örnek gösterme amacıyla kullanılırdı

Avrupa’daki farklı minyatür gelenekleri birbirinden nasıl ayrılıyor?
 

Batı Avrupa’daki farklı dönemler ve minyatür gelenekleri öncelikle üsluplarıyla ayırt edilir. Başlangıçta adasal (insular) üslup, kendi yolunu izledi: İrlanda’da yapılan süslemelerde karmaşık, soyut desenler, iç içe geçen motifler ve karakteristik hayvan baş harfleri (animal initials) göze çarpar. Sonraki Karolenj dönemi, saray zevkine daha çok yönelmişti ve altın kullanımını ön plana çıkarıyordu. Erken Ottonyen elyazmaları hâlâ Karolenj geleneğini izler, ancak artık tamamen stilize bir biçim dili geliştirmiştir. Romanesk süsleme ise büyük figürlü baş harfler, kalın dış çizgiler ve süsleyici simetrilerle karakterize olur. Bunu, Gotik dönemde yumuşak, kıvrımlı figürler ve akıcı giysiler ile daha doğal görünen bitki ve hayvan tasvirlerinin yanı sıra dönemin mimari unsurları ve fantastik figürler izler. Son olarak Rönesans ile birlikte, minyatür sanatının son evresinde giderek daha gerçekçi ve mekânsal tasvirlere geçildi. Ancak bu, artık bir ölçüde özetlenmiş bir ayrım; her dönemin kendi içindeki çeşitliliği de vardır. Bu süreçte dikkat çeken şey, önderlik rolünün farklı dönemlerde farklı ülkeler tarafından üstlenilmesi, iktidardaki hükümdarların sanata etkileri ve diğer sanat formlarıyla karşılıklı etkileşimlerdir. Bir devrin isimlendirilmesi, o dönemin tam olarak yalnızca hükümdarların hüküm süresiyle sınırlı kaldığı anlamına gelmez; örneğin Ottonyen kitap süslemesi, son Ottonyen imparator II. Heinrich’in yönetiminin ötesine, 11. yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Ayrıca bir üslup her ülkede aynı anda egemen olmaz; örneğin Almanya’da Romanesk formlar 1300’e kadar etkisini sürdürmüştür. Buna rağmen, minyatür sanatının farklı geleneklerinde üslup dili açısından belirgin ayrımlar, gelişimler ve etkileşimler olduğunu görebiliriz.”

El yazmaları sıklıkla mizahi veya şaşırtıcı figürler, grotesk yaratıklar ve hayali sahneler içeriyor. Bu unsurlar hangi amaçlara hizmet ediyordu?

Bu, bağlama göre değişir. Özellikle hayvanlar ve modern gözümüze tuhaf gelen yaratıklar çoğunlukla belirli bir amaca hizmet eden sembolik temsillerdir. Perspektif konusundaki önceki cevabımda da belirttiğim gibi, gerçekçi tasvir çoğu zaman ikincil kalırdı; asıl amaç, minyatürün iletmek istediği mesajdı. Hayvanlar özellikle Hristiyan erdemleri ve günahları mecazi olarak (alegorik) aktarmak için kullanılmıştır. Resimler, insanlara kendilerini bir ayna gibi göstermeyi amaçlardı. Örneğin, insanların ağzından kurbağaların çıktığı tuhaf sahneler, Orta Çağ seyircisi için “sahte peygamber” anlamını doğrudan çağrıştıran, kolayca anlaşılabilir bir mesaj içerirdi. Elbette bazen tuhaf figür veya sahnelerin salt süsleme amacıyla konduğu da olur. Özellikle drollerie denilen, metin kenarlarında yer alan ve metnin içeriğiyle doğrudan bağlantılı olmayan karikatürvari tasvirler bu duruma örnektir. Orta Çağ ressamları dışkı (faecal humor) veya cinsellik üzerine kurulu mizahi ögelere de sıkça yer verirler; dolayısıyla kesinlikle hiç de utanganç veya espri anlayışından yoksun değildiler.

Minyatür sanatının bugün ne gibi bir potansiyeli var? Bu gelenek dijital çağda ve çağdaş sanatla nasıl uyarlanabilir, nasıl bütünleştirilebilir?
Orta Çağ sanatı hâlâ insanları büyülüyor; bu, özellikle sosyal medyada sıkça paylaşılan minyatür görsellerinden de anlaşılabilir. Tam da bizim görme alışkanlıklarımıza uymadığı ve son derece yaratıcı olduğu için popülerliğini koruyor—örneğin komik tavşan minyatürlerini düşünün. Bu geleneği devam ettirmenin pek çok yolu olduğunu düşünüyorum: Örneğin, bazı tasvirlerin ne kadar zamansız olabileceğini fark edip onları çağdaş bir yorumla yeniden üretmek, Orta Çağ üslubuyla modern anlatım araçlarını harmanlamak, onların sembolizmini inceleyerek günümüz sanatında yeni anlatım biçimleri bulmak mümkün. Sanat asla kendini dış etkilerden yalıtarak doğmaz. Günümüzde biz ya da sanatçılar, Orta Çağ minyatürlerine rahatça ulaşabiliyor ve onları her yerde görebiliyorsak, bu da onların modern sanatta yaşamaya devam ettiğini gösteriyor.

Leave A Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir