Parfüm şişesi tasarımının efsanevi ismi Pierre Dinand, kokuları yalnızca bir koku değil, bir form aracılığıyla anlatılacak hikâyeler olarak gören bir tasarımcı. Dior, YSL, Givenchy gibi markalar için yarattığı ikonik şişeler, sadece estetik değil aynı zamanda kültürel ifadesi. Dinand ile parfüm şişesi tasarlamak üzerine konuştuk.
Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Bize kısaca kendinizden ve parfüm şişesi tasarımı alanında çalışmaya nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?
Paris’teki Beaux-Arts Okulu’nda mimarlık okudum ama matematikte yeterince güçlü olmadığım için bu alanda devam etmedim. Kısa bir süre sonra, lüks ürünler—konyak, moda ve parfümler—konusunda uzmanlaşmış küçük bir reklam ajansında çalışmaya başladım. Bir gün, müşterilerimizden biri olan Hélène Rochas, bana parfüm şişesini tasarlayıp tasarlayamayacağımı sordu. Kabul ettim ve bu tasarım büyük bir başarıya dönüştü.
Sonrasında beni kendi arkadaş çevresiyle tanıştırdı: Givenchy, Balenciaga, Cardin, Yves Saint Laurent, Dior ve Guerlain. Bu ikonik markaların hepsiyle çalışmaya başladım ve bu süreç aralıksız olarak 65 yılı aşkın süredir devam ediyor — hâlâ da devam etmekte.

Tasarım süreci nasıl gelişiyor? Şişe tasarımlarınızda kokuyu ve markayı nasıl yansıtıyorsunuz? Size ilham veren şeyler neler?
Genelde boş bir sayfayla başlarım. Çoğu zaman müşteri net bir fikirle gelmez; genelde şu sorularla başlarlar: Hangi renk? Hangi hayvan? Hangi nesne koleksiyonu? Müşterinin evini ziyaret etmek de çoğu zaman çok faydalı olur. Ancak genel kural şudur: Şişe müşterinin kişiliğini yansıtmalıdır. Alışılmadık ve çekici olmalı—çünkü insanların gördüğü ilk şey budur. Aslında, satın alma kararının %80’i şişenin tasarımına dayanır. Ancak parfüm beğenilmezse, müşteri onu bir daha satın almaz. Yani başarı, bir çeşit kumar makinesi gibidir—altı kirazı tutturmanız gerekir.
Bu altı kiraz şunlardır: iyi bir tasarım, iyi bir parfüm, pazarlama, dağıtım ve finans. Beş kirazı tutturursanız kazanırsınız. Ama beş yerine dört kiraz ve bir muz gelirse—kaybedersiniz. Yani… MUZ YOK.
Ben birçok başarıyla ilişkilendirilmiş olmak konusunda gerçekten çok şanslıydım.
Tasarım sınırları açısından sizi en çok zorlayan proje hangisiydi? Özellikle heyecan verici ya da teknik olarak zorlayıcı bir deneyimi bizimle paylaşır mısınız?

Kariyerim boyunca birçok vizyoner tasarımcıyla çalışma ayrıcalığım oldu, ama eğer tasarımın sınırlarını gerçekten zorlayan bir projeyi seçmem gerekirse, bu Yves Saint Laurent’in Opium parfümü olurdu. Bu sadece bir şişe tasarlamakla ilgili değildi — kültürel gerilim ve gizem taşıyan bir obje yaratmakla ilgiliydi.
İlhamımı Japon lake kutularından aldım; bu nesneler hem zarafeti hem de ritüeli içinde barındırır. Ama bunu endüstriyel üretime aktarmak tam anlamıyla bir mücadeleydi. Teknik zorluklar yoğundu: eşsiz kavis, derin kırmızı lake kaplama, mıknatıslı kapak—hiçbiri o zamana kadar yapılmamıştı.
Ayrıca tasarımın sembolik bir ağırlığı da vardı. Bazı insanlar bu tasarımı kışkırtıcı ya da politik açıdan yüklü buldu. Ama ben şöyle düşünüyorum: Bir tasarımcı rahatsızlıktan korkmamalı—anlam tam da o gerilimde doğar. Opium ikonik oldu çünkü beklentileri yıktı. Farklı görünmeye cesaret etti ve bu yüzden unutulmaz hâle geldi.
Bugün parfüm şişesi tasarlamanın kendine özgü zorlukları neler? Son dönem trendler, piyasa beklentileri ya da üretim kısıtlamaları yaratıcı sürecinizi nasıl etkiledi?
Bugünün ortamı, başladığım zamana kıyasla çok daha karmaşık. O zamanlar bir tasarımcı formda bir tür şiirsellik arayışına girebilirdi; şimdi ise maliyet-etkinlik, sürdürülebilirlik ve hız gibi faktörlerle pazarlık etmek zorundayız.
Müşteriler yenilik bekliyor ama aynı zamanda öngörülebilirlik istiyorlar. Bu bir paradoks: Sürpriz yapmalısınız, ama kontrol altında ve pazar testlerinden geçmiş bir çerçeve içinde.
Buna bir de çevresel sorumluluk baskısını ekleyin — malzemeler daha hafif, yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülebilir olmalı. Tüm bunlar malzeme yelpazesini daraltıyor ve tasarımı zorlaştırıyor. Ancak sınırlar yaratıcılığın düşmanı değildir — tersine, onun piştiği ocaktır. Kısıtlamalar sizi amaca ve kimliğe dair daha derin sorular sormaya zorlar.
Ben eski günlerin yasını tutmuyorum. Uyum sağlıyorum.Tasarım hiçbir zaman nostaljiyle ilgili olmadı. Tasarım, görünmeyeni görünür kılmakla ilgilidir — hangi koşul altında olursa olsun. Bu meydan okuma hâlâ benim için son derece heyecan verici.
Eren selamın aleyküm.
Yine değişik bir konu ve yine yazı içerisinde ustalıkla sorulan sorulara konuğun ustalıklı cevabı. Bu yazıda tamamı çok güzel , özellikle son paragraf bana çekici geldi. Eline emeğine sağlık.
Saygı ve hürmetlerimle.