Anuar Khalifi’nin eserlerinde aşırılık, tüketim çılgınlığı ve manipülasyonu gibi Batılı kavramları, fesli ve uzun cellabeli bir Mağriplinin portresinde seyredebiliyoruz. Canlı renklerle sonlu parçalar ortaya koyan ressamın eserleri çeşitli yorumlar alırken zaman zaman insanı tebessüm de ettiriyor. Resim yapmayı “uyanıkken bir rüya görme hâli” olarak tanımlayan ressam Anuar Khalifi ile söyleştik.
Belki basit bir cevabı vardır ama biz yine de soralım: Anuar Khalifi kimdir?
İspanya’da, Costa Brava’nın turistik bir kasabası olan Lloret de Mar’da doğmuş olan Faslı bir ressamım. Ebeveynlerim Faslı olduğu için çocukluğumda her sene Fas’a giderdik. Bu gidiş gelişler çocukluğumun ve çalışmalarımın önemli bir parçasını oluşturuyor. Bütün çalışmalarım İspanya-Fas arasındaki seyahatlerime ait referansları barındırıyor. Sadece benim kişisel yolculuğum değil; insanların, fikirlerin, kültürün, ticaretin de sürekli bir yolculuğu söz konusu. Kendi çalışmalarımı İspanya ve Mağrib arasında kurulan coğrafi ve kültürel bir köprü olarak görüyorum; şu veya bu şekilde Endülüs’ü hatırlatıyorlar. Tarz olarak klasik ve çağdaş resim arasında gidip geliyorum. Çalışmalarım neo-ekspresyonist olarak tanımlanıyor.
Eserleriniz bize Paul Gauguin’i hatırlattı. Resme nasıl başladınız ve kendi resminizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Her ressam gibi sürekli çiziyordum. Çizmek düşünmenin, kendini ifade etmenin ve etrafında cereyan eden olayları yansıtmanın bir yoluydu; benim “anlama” yöntemimdi. Paul Gauguin’in renk ve kompozisyon kullanımlarını benim için bir referans ama bundan fazlası değil. İlham almak için sık sık Francisco Goya’nın eserlerine başvuruyorum. Her sanat eseri, geçmiş ve güncel sanatlarla her zaman iletişim hâlindedir, başka birçok şeyle bağlantılıdır. Ben, Avrupalı olmayan öznenin sahip olduğu vizyonu ve sanatını icra ederken kullandığı imgeleriyle, klasik ve çağdaş sanatın imkânları arasında bir diyaloğa parmak basmaya çalışıyorum. Daha önce de söylediğim gibi tarzım neo-ekspresyonist olarak tanımlanıyor. Genellikle içeriden dışarı doğru ortaya çıkan figüratif bir resim anlayışım var. Ama aynı zamanda zahir ve bâtından da haber veriyor. İkisi arasında bir denge ve uyum yakalamaya çalışıyorum.
Birçok eserinizde Fas kültürüne referanslar var. Fas dışında eserleriniz nasıl algılanıyor?
Eserlerim Fas’ın dışında da takip ediliyor. Latin Amerika, Asya, Afrika, Avustralya gibi Küresel Güney’i ilgilendiren konuları da tasvir ediyorum. Avrupa’da standart tasvirlere meydan okuyan konular seçtiğim için resimlerim küresel çapta izleyici bulabiliyor. Küresel Güney ve İslami arka plana sahip olanların daha kolay anlaması için bazı imgeleri bilerek ekliyorum. Bu imgeler Müslüman olmayanlar için şifrelenmiş gizemli bir şey haline geliyor tabii ki, merak ve ilgi uyandırıyor. Aynı zamanda gizem, iyi de karşılanıyor. Ayrıca bu sürreal ve büyülü bir gerçekçilik katmanı oluşturuyor. Müslümanların aşina olduğu, yakından bildiği bu katman tarihimize aittir ve bizim anlam verme biçimimizdir.
Çalışmalarım tamamıyla Mağrip’e veya Müslümanlığa ait değil; herhangi bir bayrak ve millete bağlı olarak anlaşılmamalı.
Çalışmalarınızdaki İslami vurgular dikkat çekiyor. Bir nevi modern oryantalist denemeler gibi görünüyorlar. Bu vurgular haykırmak istediğiniz eleştirileriniz veya ironileriniz mi?
Oryantalistlerin İslam’a ve diğer Doğu kültürlerine karşı önyargılı olmalarına rağmen neden bu kadar ilgili olduklarını anlayabiliyorum. Gizemin, estetiğin, kültürün karşısında şaşkın hâldeler. Bu bazen karşı konulmaz olabilir. Onlar bu tasvirleri yaparken önyargılarını yansıtmışlar, bu sırlara vakıf olmak istemişler ama neyse ki başaramamışlar. Birisinin sırrını bilmek, onu yönetmenin en güçlü yoludur. Benim çalışmalarım onların yaptığı işlerden çok uzak, en azından ben öyle düşünüyorum. Oryantalistlerin ilgi duyacağı veya resmettiği birçok konuyu resimliyorum ama niyetim onlarla aynı değil. Doğu’nun sırlarını biliyorum, çünkü ben de onlardan biriyim ve sırrı içimde tutuyorum.
Bu meselelerin müzelerde ve sanat temelli tüm kurumlarda daha çok gündeme gelmesini istiyorum. Çünkü tarih boyunca İslam ve Doğu kültürü eksik ve yanlış temsil edildi. İslam benim işlerimi şekillendiriyor, bunu görebiliyorum. “İslami ressam” değilim, ressam olan bir Müslümanım. Yapmaya çalıştığım işler, arayışlarım, söylemim bunun bir parçası.
Bazı eserlerinizde gördüğümüz II. Abdülhamid, Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî, Ömer Muhtar gibi isimlerden etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
İsmini saydığınız zatların her birisinin varlığı kavrayışı ve İslam anlayışı tabii ki benim için ilham kaynağı. Türk tasavvufuna hayranım. Çalışmalarımda Osmanlı’ya göndermeler de bulunuyor. Kendim, Faslı Şeyh Muhammed İbn Habib’in geleneğine bağlıyım. İslam’a ait estetik veya ruhsal arayışı olan bir Müslümanın gideceği en yakın tarihi ve kültürel coğrafya Osmanlı’dır. Müslüman bir milletin estetiği ve kimliği, sembolleri, maneviyatı sadece Hakk’ın bir yansımasıdır. Bunların hepsini kendi geleneğimizde bulabiliriz. Örneğin; Cerrahî tarikatında gelişmiş bu form ve sembolizm ilgimi çekiyor, beni cezbediyor.
Hindistan-İran-Türkiye hattındaki minyatür geleneği çok güçlü ve hâlen devam ediyor. Mağrip’te geleneksel bir resim geleneği var mı?
Mağrip’te bizim anladığımız manada bir resim geleneği olduğunu söyleyemem. Çağdaş ressamlar var ama figüratif bir akım yok. Sanat ve kültürün en sofistikesi dekorasyonda, halılarda, yemeklerde ve gündelik yaşantının her alanında var. Bu öğelerin birçoğunu resmimde kullanıyorum. Müslüman halkarın eski resimlerine karşı bir ilgim var; bu belki de yaşamadığım bir nostalji duygusundan kaynaklıdır. Bu duygu, El-Hamra’yı veya İstanbul’u ziyaret ettiğiniz zaman hissettiğiniz nostaljiyle aynı…
Resim haricinde profesyonel olarak müzikle ilgileniyorsunuz. Amerikalı Müslüman rapçi Yasiin Bey (Mos Def) ile arkadaşsınız. Dostluğunuzun temelinde Mağrip’in kesişme noktası olduğunu hissediyoruz. Yasiin Bey ile nasıl tanıştınız? Gelecekte ortak bir projeniz var mı?
Müzikle bir müzisyen olarak değil, küratör olarak ilgileniyorum. Benim asıl odak noktam, bağlılığım ve tutkum resim yapmak. Yasiin ile maneviyattan felsefeye, sanattan kültüre hatta aynı mizah anlayışına kadar benzer ilgi alanlarına dayanan bir ilişkimiz var. Birlikte Ayya adında ortak bir proje yürütüyoruz. Çalışmamızın konusunu performans, müzik, moda ve görsel sanatlar laboratuvarı olarak özetleyebiliriz. Ama bizim ilişkimiz bundan ötesine de gidiyor. Yakın zamanda kayıt aldığımız, Yasiin’in İngilizce olarak okuduğu Nasri Dua’yı yayınlayacağız.