Ahmed Fatih Andı: İspanyol Gelenekselciliği,  İspanya’nın “bir millet” değil, “milletler milleti” (nación de naciones) olduğunu savunuyordu

Ahmed Fatih Andı ile İspanyol gelenekselciliğini konuştuk. Sinema yazılarını zevkle takip ettiğim Andı, İspanya tarihi üzerine çalışıyor. Türkiye’de Bir Dünya Savaşının İnşası (16. Yüzyılda Osmanlı-İspanyol Mücadelesinin Tahlili) adlı eseri, alanında büyük bir boşluğu dolduruyor. Özellikle İspanya’da “gelenek” kavramının, muhafazakâr devrimcilik tartışmalarına yeni bir perspektif kazandıracağını düşünüyorum.

İspanya’da gelenekselcilik akımının tarihi kökenleri nelerdir ve monarşiyle nasıl bir ilişkisi var?

Tarihçi nazarıyla ifade edilmesi gereken ilk hakikat, 19. yüzyıl İspanya’sında birbirlerine zıt bir kavram çifti olarak gelenek ve liberalizm ilk defa “siyasi” bir bağlamda kullanılmış olmasıdır. Yani, çoğu yenileşme ve ıslahat faaliyetinde görülen eski düzenden kalan menfaatlerin incinmesinden kaynaklanan eski düzeni savunma tavrının aksine, “moral olarak daha doğru bir davranış olarak geleneğin” savunulması fikri 19. asır İspanya’sında oluşmuştur. İspanyol Gelenekselciliği sosyal hayatta kimi eski adetlerin sürdürülmesi yahut kimi bürokratların muhafazakar karar alma tavırları gibi bağlamların dışına çıkarak siyasi bir talep, siyasi bir ideoloji şeklinde kökleşmiştir. Siyasi bağlamda kullanılan gelenekçilik/gelenekselcilik kelimesi öncelikle İspanyol Gelenekselciliğine (Tradicionalismo), sonra diğer varyantlara işaret eder hale gelmiştir.

1789’da gerçekleşen ve akisleri uzun yıllar süren Fransız İhtilali’nin getirdiği değerler manzumesi 19. yüzyılın başlarında tüm Avrupa’da neşv ü nema bulmaya başlamış, Ancien Régime (Kadim Düzen) kurumları ve aygıtları tasfiye edilmeye, modernizasyon yanlısı fikirler kamusal alanda dillendirilmeye ve hatta kimi asilzadeler arasında da karşılık bulmaya başlamıştı. İspanya bağlamında gelenekten anlaşılan şey, İhtilal mirasının tam manasıyla reddedilmesi, bunun yerine iki unsurun muhafaza edilmesi idi: fuero (kadim mahalli kanunlar) ve religión (dinin yegane meşruiyet kaynağı olması fikri). İspanyol Gelenekselciliği siyaset sahnesine bu öncüllerin muhafazası ve müdafaası gayesiyle Don Carlos ve varislerinin önderlik ettiği Carlist Savaşlar (1833-1840, 1846-1849, 1872-1876) ile çıkmıştır.

İki ana sütundan ilkine bakarsak, fuerolar çeşitli bölgelerde/şehirlerde geçerli olan ve yüzyıllarca uygulanarak kökleşmiş mahalli kanunlara işaret etmekteydi; coğrafi, etnik, sosyal ve kültürel farklılıklardan dolayı İspanya’da, günümüz Amerikan eyaletleri misali, önemli pratik farkları bulunan kanunlar uygulanmaktaydı. Bu kanunlar, aynı zamanda tek tip ve merkezi bir otoriteye karşı belediye meclisi, ticaret loncaları, kilise eşrafı gibi yerel kendi-yönetim (Carlistlerin jargonuyla “autogestión”) pratiğini pekiştirerek İspanya’ya inşa eden kadim şehirlerin ve halkların her birinin farklı anlayışı olduğunu kabul ediyordu. Çoğulcu bir anlayış ile dini ve geleneksel değerlerin muhafazasını bir araya getirmek klasik bir sağ pozisyon ile İspanyol Gelenekselciliği arasında önemli fark oluşturuyor. İkinci unsur olan religión’un yani hem her siyasi ameliye için bir hareket noktası hem de nihai bir varış noktası olarak Katolik inancının sabitlenmesi manasına geldiğinin izahtan vareste olduğunu düşünüyorum.

Özetle, Ancien Régime (Kadim Düzen) pratiklerinin, yerel kanunların ve Hristiyan inancının nasslarının muhafazası gelenekselciliğin temelini oluşturuyordu. Gelenekselci görüş için bu üç ilkenin muhafazası (“safeguarding”) değişime daha kapalı ve daha sabitkadem bir sistem olarak görülen monarşi ile mümkündü. Cennetin Krallığı’nın bir monarşi olması, geleneksel hayat tarzını sürdüren kurumların ve normların monarşi altında oluşmuş ve başka bir sistem altında tekrar kurulamamış olması, monarşide özsel bir erdem olduğu inancı, akımın siyaset sahnesine bir taht kavgasıyla çıkmış olması gibi sebeplerden dolayı İspanyol Gelenekselciliği kendisini aynı zamanda monarşinin de bir savunusu formuna sokmuştu.

Katolik kimliği ile papazların kamusal entelektüeller ve cemaat önderleri olarak rolü, İspanyol toplumunda gelenekçi düşünceyi nasıl şekillendirmiştir?

İspanyol Gelenekselciliği’ni ele alırken, geleneğin “modernin zıddı” manasını dışlamamakla beraber daha ziyade “liberalin zıddı” manasına geldiğini akılda tutmak gerekir. Siyasi bir ideoloji olarak gelenekselcilik/Carlizm fuerolar ve bölgesellik konseptine yaslanıyor, İspanya’nın “bir millet” değil “milletler milleti” (nación de naciones) olduğu inancını savunuyordu. 19. asrın başlarına kadar pek de güçlü olmayan milliyetçilik duygusu ve milli devlet anlayışı birleştirici unsur olarak a) verili bölgeye aidiyeti ve b) dini inançları daha çok önplana çıkarmaktaydı.

İspanyol Kadim Düzeni’nde (Antiguo Régimen de España) bir bölgede/şehirde siyasi hakimiyet kralın yanı sıra yerel siyasi unsurlar (“comunidades”) arasında paylaştırılmıştı. Ticaret loncaları, belediye meclisleri, asilzadeler gibi çeşitli odaklar arasında önem arz edenlerden biri de Kilise idi. “Liberal” ve modern bir devlet idealinin Kilise’nin elinden kendi iktidar payını alıyor olması Kilise mensuplarını gelenek ve liberallik kavgasının oldukça somut bir parçası kıldı.

İspanyol Gelenekselciliği aynı zamanda katı, tavizsiz, “beton” bir Katoliklik yorumuna dayanmaktaydı. Bir demokrat yahut bir liberal olmanın bir Hristiyan olmayı dışladığı bu yorum din adamlarını yahut bir başka deyişle “sürü”lerini irşad etmek isteyen “iyi çoban”ları kamusal entellektüeller ve kanaat önderleri olarak öne çıkmaya itti. Papazların kamusal alandaki varlığı için önemli bir dayanak noktası Katolik inancının İspanyollar için ayrı bir yerinin olmasıydı. II. Felipe döneminden, hatta daha öncelerden beri ideolojik olarak Katolik inancına ayrı bir bağlılık duyulsa da, bir 18. yüzyıl rahibi olan Bernardo de Hoyos’un gördüğü vizyonda Mesih’in ona “İspanya’da dünyanın her yerinden daha çok hürmetle görerek hüküm süreceğim” dediğini iddia etmesi ile “Reinaré en España” sloganı oluşmuş, İspanyol Gelenekselciliği ve Katolik inancının yeri “mistik bir vazife” boyutu kazanmıştı.

Gelenekselci akımın içinde Carlizm haricindeki bir çığır olarak İntegrizm akımı da 19. yüzyılda güzel bir çığır yakaladı. Gelenekselci ekole mensup, integrist rahiplerden Felix Sardà y Salvany’nin risalecilik çalışmaları kamusal entellektüellik ve önderlik faaliyeti adına özel önem teşkil eder mesela, özellikle kendisinin “El Liberalismo Es Pecado” yani “Liberalizm Bir Günahtır” adlı eseri liberalizm ile katolikliği sentezlemeye çalışan kimi konumlara karşı nihai bir red tavrını billurlaştırmıştır. Önderlik bağlamında ise “El Cura” adıyla da bilinen Manuel Santa Cruz Loidi önemli bir örnektir, Loidi 1870’li yıllarda rahip kimliğiyle Carlist bir gerilla lideri olmuş, karizmatik liderliği ve savaşçılığıyla efsanevi bir şöhret kazanmıştı.

İspanyol Gelenekselciliği’nin Carlizm aşamasında din, siyaset ve savaş iç içe geçmiş, bu sebeple hem papazların hem de dini motivasyonların ve örgütlenme biçimlerinin siyasi bir dava olarak gelenekselcilik üzerinde etkisi başat karakterde olmuştur. Carlizm hareketinin bir kilise terimini benimseyerek kendini komünyon (“Comunión Tradicionalista”) olarak tanımlaması da dikkate şayandır. İlerleyen yıllarda İspanyol İç Savaşı’nda rahiplerin, papazların, kiliselerin ve aziz kabirlerinin özellikle hedef alınması rahiplerin uyandırdığı etkiyi daha somut şekilde gösterir. Kızıl Terör (“Terror Rojo”) adıyla bilinen bu dönemde öldürülen din adamı sayıları binlerle ifade edilmektedir.

Latin Amerika ile İspanya arasındaki tarihi ve kültürel ilişkiler, gelenekselcilik perspektifinden nasıl yorumlanabilir?

İspanya’da milliyetçilik sosyolojisi literatüründeki bağlamıyla milliyetçiliğin oluşumu enteresan bir durum arz eder. İspanya’da geleneksel siyasi teşkilatın bölgesellik ve “milletler milleti” esasına dayanması hasebiyle merkeziyetçilik ve ulus-devlet idealleri İspanya vakasında (İspanya’daki manasıyla) “liberal” siyasetçilere ve devlet adamlarına kalmıştır. Franco döneminde İspanyol milleti bir esas addedilse de, millet inşasına (“nation-building”) ağırlık verilse de bir başka mülakatın konusu olacak uzun sebeplerden ötürü Franco İspanyası’nın bir ulus-devlet olduğunu düşünmüyorum. Franco’nun ayrıksı tutumu ve günümüzde Amerikan sağını taklit eden siyasi partiler dışında İspanyol “sağ”ı ulus-devlet anlayışından ziyade “Hispanidad” yani Hispaniklik kimliğini benimsemektedir. İspanya içinde gördüğümüz milletler milleti anlayışının bir uzantısı olarak, İspanyolca konuşan ve Katolik inancı taşıyan eski emperyal toplulukların tamamı Hispanik sayılır.

Kadim Düzen’den ve gelenekten yana duran yorumcular için Simón Bolívar’ın büyük bir hedef tahtası haline geldiği de ortadadır. Bolívar öncülüğünde kurulan devletler modern ulus-devlet kalıbında oldukları için ve Kadim Düzen’den gelen yerel kanunların ve elitlerin yıkılmasına sebep oldukları için telin edilirler ve Bolívar, İngiliz mercilerine yazdığı kimi mektuplar da öne sürülerek hain olarak tasvir edilir.

Benzer şekilde İspanyol İmparatorluğu’nun Hristiyan hayırhahlığı (“caridad”) taşıdığı ve Katolik inancını kabul eden yerlileri bünyesine alarak melezlendiği gibi meseleler, biraz da ideolojik saiklerle geliştirilen İspanyol Kara Efsanesi (Leyenda Negra Española) adıyla bilinen İspanyol karşıtı tarihi tezlere karşı bir savunma ve gurur vesilesi olarak öne sürülür.

Çeşitli Latin Amerika ülkelerinden cılız kimi grupların zaman zaman İspanya ile birleşme çağrıları (“reunificacionismo”) dillendirilse de bu seslerin genel bir makes bulduğundan bahsetmek zordur. Latin Amerika bağlamında gelenekselci akımın başlıca terennüm edildiği saha olarak kadim kanunlar ve sairenin değil Hispanidad’ın yani Hispanik kimliğin vurgulanması olduğu söylenebilir.

Yabancılar ve liberaller, İspanyol gelenekselci hareketi tarafından nasıl algılanıyor?

Daha önce de zikredildiği üzere İspanyol Gelenekselciliği oldukça katı ve tavizsiz bir Katoliklik yorumuna dayanmaktaydı, “liberal” eğilimler geleneğin mutlak zıddı ve bir ahlaki kötülük timsali olarak algılanmaktaydı. Gelenek teriminde tebellür eden mahalli kimlik, mahalli asabiye ve dini kimlik Gelenekselciler tarafından İber Yarımadası’nın halklarının/milletlerinin ayrılmaz bir parçası olarak görüldüğü için “gelenek olmayan” şey aynı zamanda yerli olmayan ve İberya’ya/İspanya’ya ait olmayan demekti. 1872’deki Carlist Savaş’ın sloganı bunu özetler nitelikteydi: ¡Abajo el extranjero! ¡Viva España! (Kahrolsun Yabancılar, Yaşasın İspanya!)

Liberallerin yabancı olarak görülmesini perçinleyen bir tutum da liberaller için zaman zaman günümüzde turist ve yabancı anlamlarına gelen “guiri” kelimesinin kullanılmasıdır. Gelenekselcilerin/Carlistlerin gözünde gelenek dışı idealler İspanyol toprağına yabancı ideallerdi, bunları benimseyenler de yabancı kişiler. 19. yüzyılda yaşanan Carlist Savaşlar’ın birer iç savaş olmasından dolayı, söz konusu yabancılarla mücadele bir gurur ve şecaat vesilesi olarak algılanmaktaydı. Carlistlerin meşhur marşlarından Calzame las Alpargatas’ın sözleri bunu çok iyi yansıtır: “Calzame las alpargatas, dame la boina, carga el fusil; que voy a matar mas GUIRIS que flores tiene mayo y abril!” Türkçe olarak ifade etmek gerekirse: “Çizmelerimi getir, beremi ver, tüfeğimi doldur, ki öldüreceğim Mayıs ve Nisan çiçeklerinden (bile) daha çok liberali/yabancıyı”…

Günümüz İspanya’sında gelenekselcilik akımının güncel durumu nedir?

Carlizm, Gelenekselcilik adıyla eşitlenecek derecede başta integrizm olmak üzere diğer akım ve anlayışlardan daha üstün bir kamusal görünürlük oluşturdu. Ve Carlizm; inatçılığıyla, sebatkarlığıyla Portekizli akrabası Miguelizm, Fransız akrabası Legitimizm ve Meksikalı akrabası Cristerolar’dan çok daha uzun yaşadı. Ancak 1970’li yıllarda Franco’nun ölümünden sonraki süreçte de Carlistler ana akım siyasette kendilerine yer bulamadı, bunda Franco sonrası rüzgarın demokratizasyondan yana esmesi ve 1970’de kurulan Carlist Parti’nin (Partido Carlista) 1977’ye dek yasaklı olması da etkili oldu. Buna ilaveten zaman geçtikçe başarı elde edilememesi Carlizm bünyesinde sık sık farklı görüşlerin ve hiziplerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Autogestión (kendi-yönetim) ve federalizm eğilimli yeni gelenekselcilik ile Ancien Régime ve monarşi yanlısı klasik gelenekselciler arasında 1970’lerde başlayan ayrışma 19. yüzyılın otantik Carlist-Gelenekselciliğini iyiden iyiye aşındırdı. 1972’de iki hizbin birbirine düştüğü Montejurra Hadisesi’nde kan dökülmesinin ardından Carlizm yoluna silahlı vasatlardan uzak, kültürel ve manevi bir hareket olarak devam etme kararı aldı. Günümüzde gelenekselcilik markası Carlistler dışında fazla kullanılmamakla beraber Carlistler de Don Sixto Enrique de Borbón liderliğinde kültürel bir hareket olarak devam etmektedir. Günümüzde Partido Carlista hala faal olmakla beraber bu ideolojik grubun günümüzde tek haneli yüzdelikler ile temsil edildiğini de unutmamak gerekir.

İspanyol gelenekselcilerinin günümüzde “alternatif sağ”dan (alt-right) söylem açısından ayrıldıkları önemli noktaları İspanya dışındaki akraba grupların benimsenmesi, Hispanik kimlik savunusu, retorik düzeyde bile demokrasinin olumlanmaması, Hristiyan inancının nasslarının kültürel düzeyde değil sofuca uygulanması, başta VOX olmak üzere sağ partilerin aksine İsrail ve Amerika’ya düşmanca tavır benimsenmesi, yeni yeni piyasaya çıkan ve kader ortaklığı iması yapan “Judeo-Christian” terimine karşı geleneksel “Mesih’in katili olarak Yahudiler” anlayışının sürdürülmesi olarak özetleyebiliriz.

Ekim 2024’te tüm İspanya’yı etkileyen sel afeti sırasında sol eğilimli Başbakan Pedro Sánchez tertemiz kıyafetleri ile basın açıklaması yaparken Sánchez’den kayda değer şekilde farklı görüşleri olmayan, sık sık küreselcilikle suçlanan Kral VI. Felipe’nin afet bölgesinde çamurlu kıyafetleriyle yardım faaliyetlerine katılırken görüntülenmesi hem gelenekselciler ve hem de merkez sağcılar arasında “moral olarak kötü” tarafta da olsa bir kral ile bir politikacı arasında azim bir fark olduğu yönünde yorumlandı.

Leave A Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir